Klasik bir hikâyedir bilirsiniz SARI
ÖKÜZÜN HİKÂYESİ.
Biz de Türkiye halkı olarak; solcuları, sağcıları,
liberalleri, muhafazakârları, LGBT’lileri olarak sarı öküzü verdiğimizde
kaybettik.
Neyi kaybettik? Barışı, huzuru, kardeşliği, adaleti, masumiyeti, insanlığı kaybettik.
Neyi kaybettik? Barışı, huzuru, kardeşliği, adaleti, masumiyeti, insanlığı kaybettik.
Peki, sarı öküzü ne zaman mı verdik?
Öncelikle 5 Haziran Diyarbakır’da bomba patladığının ertesi
gün bütün bir Türkiye halkı olarak meydanlara çıkıp teröre karşı lanet
okuyacak, protestomuzu yapacaktık. Hiçbir ayrım yapmadan, kimseyi dışarıda tutmadan hemde. Charlie Hebdo katliamında nasıl tüm dünya liderleri birleşmiş ve teröre karşı durmuşlarsa aynı biçimde bizde halklar olarak, siyasiler olarak, sivil oluşumlar olarak teröre karşı duracaktık.
Belki 7 Haziran'da seçim olacağından, zaman yetersizliğinden protesto örgütlenemedi.
Belki hepimiz şok olmuştuk bu saldırı karşısında ve çok fazla bir şey yapamamıştık.
Bu yüzden protesto zamanını kaçırdık mı diye düşünüyorsunuz?
Peki, Suruç saldırısı sonrası tüm tepkimizi gösterebildik mi?
O zaman da toplanmadık mı?
İnsaf edin iki genç, delikanlı polis Ceylanpınar’da adice, vahşice, namussuzca, kalleşçe, hayvanca, insafsızca öldürüldüğünde (siz huzurlu olacaksanız şehit diyeyim) de mi toplanamadık? O zaman neyi bekledik peki?
İnsaf edin iki genç, delikanlı polis Ceylanpınar’da adice, vahşice, namussuzca, kalleşçe, hayvanca, insafsızca öldürüldüğünde (siz huzurlu olacaksanız şehit diyeyim) de mi toplanamadık? O zaman neyi bekledik peki?
Yukarıda sözü edilen saldırı ve katliamlarda bazı bölgelerde,
bazı gruplar protesto gösterileri düzenlemişti. Yani “senin acın”, “benim acım”
anlayışıyla hareket edilmiş, kitlesel gösteriler yapılamamıştı.
Hatta daha sonra yapılan kimi protestolarda ayrımcılık tavan yapmış, özellikle bir partinin binalarına saldırılmış, dükkanlar yakılmış ve yıkılmıştı. Yani protestolar anlamını yitirmişti zaten. Terör istediğini yapmış, halkı bölmeyi başarmıştı.
Ve gerçekten de halklar duygusal olarak bölünmüştü.
Hatta daha sonra yapılan kimi protestolarda ayrımcılık tavan yapmış, özellikle bir partinin binalarına saldırılmış, dükkanlar yakılmış ve yıkılmıştı. Yani protestolar anlamını yitirmişti zaten. Terör istediğini yapmış, halkı bölmeyi başarmıştı.
Ve gerçekten de halklar duygusal olarak bölünmüştü.
Artık yapacağımız her protesto da “Niye şunu yapmadınız, niye
bunu kınamadınız, şu zaman neredeydiniz” gibi zırvalar ile uğraşmaktan
kurtulamayacağız.
Artık işimiz zor, çok zor hem de.
Bir laf vardır hani: "kabul olmayacak duaya amin demek".
Bundan sonra yapacağımız her "birlik",
"beraberlik", "kardeşlik", "barış", "demokrasi", "insan hakları" vurgusu, mesajı ÖTEKİLEŞTİRMEYİ,
DÜŞMANLIĞI yok etmeyecektir.
Sizce UMUT VAR MIDIR?