11 Aralık 2015 Cuma

Siz ve Biz

Sen "Mutluluğun resmini" yapadur Abidin amca,
biz canlı bombanın nasıl havaya uçtuğunun resmini izleyelim.

Sen "Hasretinden pırangalar eskit" Arif amca,
biz çocuk cenazelerini buz dolaplarına defin edelim.

Sen "En çok babanı sev" Can baba,
bizim babalarımız kör kurşunlarda ölsünler.

Sen "Karşı kıyıdan seslen Memed Memed" diye Nazım usta,
biz beri kıyılarda çocuk cenazeleri toplayalım.

"Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur" A.Kadir amca,
biz burada kolu, kanadı, umudu kırılmış olarak duralım.




Büyüklük Sende Kalsın

Küs değilim sana
Kırgın da değilim 
Ben seni affettim
Ama sen beni affetme
Çünkü ben de beni
Affetmiyorum zaten

18 Kasım 2015 Çarşamba

Koşsam Çocukluğuma

Kalkıversem tezgâhın başından
Bırakıversem direksiyonu rampa aşağı
Fırlatıversem tebeşirleri penceren dışarı
Gaz ocağını bile kapatmasam
Lanet olsun kirli kalsın bulaşıklar
Valiz hazırlamak de neyin nesi
Dostlara telefonun acelesi yok
Kalsın sevgilim burada kalsın
Varsın cahil kalayım kuru dallar gibi
Beklemesem ilk otobüsü, treni, vapuru
Koşsam arkama bile bakmadan
Çocukluğuma koşsam


Umut ve Gerçek

En merhametli din henüz vahiy edilmedi.
     En temiz ırk henüz evrimleşmedi.
          En adaletli sistem henüz yaratılmadı.
               En güzel ahlaklı insanlar henüz yetişmedi.
                    En kucaklayıcı dil henüz oluşturulmadı.
Çünkü halâ; "En güzel söz henüz söylenmedi". *

6 Kasım 2015 Cuma

Farkındamısınız?

İki Kasım ikibinonbeş
Mucize sonrası
Dünya dönüyor halâ
Ve yuvarlak
Emperyalizm halâ demokrasi getiriyor Ortadoğu’ya
Halâ çocuklar, çocuklarımız
Bodrum sahillerinde karaya vuruyor
Halâ müstahdem Hasan sömürülüyor
Memed emminin traktörü halâ hacizde
Halâ “dağ başlarında ateşler yanıyor”
Ve bayraklar sallanıyor kerpiç evlerin damında
“Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol”


3 Kasım 2015 Salı

Kabahatin Çoğu Bizde

Şu anda gerginsiniz, yenilmiş duygular içerisindesiniz, olanlara anlam veremiyorsunuz. Ama sakın yurttaşlara "bidon kafalı", "göbeğini kaşıyan adam", "dağdaki çobanla benim oyum bir mi?", "Aziz Nesin haklıydı" gibi aşağılayıcı, ötekileştirici, yok sayıcı ifadelerde bulunmayın.
Sizde iyi biliyorsunuz ki liberaller ve onların destekçileri, karlarına kar katanlar, sistemden nemalananlar çok güçlüler ve ahtapot gibi, radyo, TV, Gazete, Dergi aracılığıyla saf ve temiz yürekli, yurttaşlarımızı sarıyorlar ve onlara sadece tek bir pencereden dünyayı gösteriyorlar.
Bir Kenya devlet başkanı şöyle demiş: “Beyaz adam topraklarımıza geldiğinde bizim elimizde altınlarımız vardı, onların elinde İncil, bize gözlerimizi kapatıp dua etmemizi istediler, gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil vardı, onların ellerinde altınlarımız… ”
Bıkmadan usanmadan “beyaz adamın” ne yapmaya çalıştığını, neden geldiğini ve nasıl gideceğini anlatmaya çalışmalıyız yurttaşlarımıza.

13 Ekim 2015 Salı

Sarı Öküzün Hikayesi

Klasik bir hikâyedir bilirsiniz SARI ÖKÜZÜN HİKÂYESİ.
Biz de Türkiye halkı olarak; solcuları, sağcıları, liberalleri, muhafazakârları, LGBT’lileri olarak sarı öküzü verdiğimizde kaybettik.
Neyi kaybettik? Barışı, huzuru, kardeşliği, adaleti, masumiyeti, insanlığı kaybettik.
Peki, sarı öküzü ne zaman mı verdik?
Öncelikle 5 Haziran Diyarbakır’da bomba patladığının ertesi gün bütün bir Türkiye halkı olarak meydanlara çıkıp teröre karşı lanet okuyacak, protestomuzu yapacaktık. Hiçbir ayrım yapmadan, kimseyi dışarıda tutmadan hemde. Charlie Hebdo katliamında nasıl tüm dünya liderleri birleşmiş ve teröre karşı durmuşlarsa aynı biçimde bizde halklar olarak, siyasiler olarak, sivil oluşumlar olarak teröre karşı duracaktık.
Belki 7 Haziran'da seçim olacağından, zaman yetersizliğinden protesto örgütlenemedi. Belki hepimiz şok olmuştuk bu saldırı karşısında ve çok fazla bir şey yapamamıştık. Bu yüzden protesto zamanını kaçırdık mı diye düşünüyorsunuz?
Peki, Suruç saldırısı sonrası tüm tepkimizi gösterebildik mi?
O zaman da toplanmadık mı?
İnsaf edin iki genç, delikanlı polis Ceylanpınar’da adice, vahşice, namussuzca, kalleşçe, hayvanca, insafsızca  öldürüldüğünde (siz huzurlu olacaksanız şehit diyeyim) de mi toplanamadık? O zaman neyi bekledik peki?
Yukarıda sözü edilen saldırı ve katliamlarda bazı bölgelerde, bazı gruplar protesto gösterileri düzenlemişti. Yani “senin acın”, “benim acım” anlayışıyla hareket edilmiş, kitlesel gösteriler yapılamamıştı.
Hatta daha sonra yapılan kimi protestolarda ayrımcılık tavan yapmış, özellikle bir partinin binalarına saldırılmış, dükkanlar yakılmış ve yıkılmıştı. Yani protestolar anlamını yitirmişti zaten. Terör istediğini yapmış, halkı bölmeyi başarmıştı.
Ve gerçekten de halklar duygusal olarak bölünmüştü.
Artık yapacağımız her protesto da “Niye şunu yapmadınız, niye bunu kınamadınız, şu zaman neredeydiniz” gibi zırvalar ile uğraşmaktan kurtulamayacağız.
Artık işimiz zor, çok zor hem de.
Bir laf vardır hani: "kabul olmayacak duaya amin demek".
Bundan sonra yapacağımız her "birlik", "beraberlik", "kardeşlik", "barış", "demokrasi", "insan hakları" vurgusu, mesajı ÖTEKİLEŞTİRMEYİ, DÜŞMANLIĞI yok etmeyecektir.

Sizce UMUT VAR MIDIR?

Ağız Tadıyla

Bir kuru yaprak yeter mutlu olmaya Bir bayrak dalgalansa yeter Varsın dallar çıplak olsun  Yeşil çimenler sarsın dört bir yanı Beyazları bol...