27 Aralık 2020 Pazar

KAÇIŞ EVLERİ

 

KAÇIŞ EVLERİ

Son izlediğim filmlerden birisi de Özkan Yılmaz’ın Soluk filmiydi. Film yaşamları bir biçimde kesişen üç “tutunamayan” insanın özellikle psikolojileri ve sosyolojilerine ait bir öyküydü. Filmin başkahramanlarından Aslı, okulunu bitirmiş, henüz iş bulamayan, annesi ve abisiyle birlikte yaşayan bir yetişkindir. Aslı’nın alt kat komşusuyla olan abi-kardeş, baba-kız ilişkisi çok samimi, içten bir dostluk ilişkisidir. Alt kat ve komşusu Aslı’nın Kaçış Evi’dir bir anlamda. Bunaldığında gidip sığındığı, bir kahve içtiği, kitap okuyup film izlediği ve satranç oynadığı bir mekân orası. Belki abisini, annesini şikâyet ettiği, belki Tamer abisinin dizinde ağladığı bir ev.

Ben de her insan evladı gibi zaman zaman ağlamak, dertleşmek, dedikodu yapmak gereksinimi duyarım. Bu gereksinimin bir bölümünü çekirdek ailemle, bazen çekirdek aile dışındaki abim, yengem yada ablamla gidermeye çalışırım. Zaman zaman arkadaşlarımla telefon ile yaparım bu dertleşmeyi. Bu arkadaşlarım erkek arkadaşlardır. Bir erkek arkadaşıma genelde ağlayamam. Belki nedeni sadece “erkek” olmaları ve bana “erkek adam ağlar mı” diye bakmaları değildir. Belki erkeklerden çok duygusal destekler alamayacağım içindir. Eşimle olan bir tartışmanın sonucunda beni bir erkek arkadaşımın anlaması olası mıdır? İlk tepkinin şu olmasından korkarım: “çaksaydın iki tane”. Oysa bir kadın bunu söylemeyecektir mesela.

Bu yüzden dizlerine başımı koyup ağlayabileceğim bir kadın arkadaşım, dostum olmasını hep istemişimdir. Beni yargılamayacak, arkamdan dedi-kodumu yapmayacak, ablam gibi olan ama ablam olmayan, kız kardeşim gibi olan ama kardeşim olmayan bir kadın. Eşinin dizinde de ağlayabilir belki bir erkek ama bu ağlama bir süre sonra erkeğin “acizliğini” göstereceği için aleyhine kullanılabilecektir. Ailede hep taraflar “ipleri elinde tutmak” istemezler mi? Çaresizliklerini, borçlarını hep saklamazlar mı eşlerinden? Kumar oynayan ve maaşının yarısını o gece kumarda kaybeden erkeği anlayacak “anayiğit bir kadın” var mı yeryüzünde? Hangi kadın “ezik” bir erkekle evli olmak ister? Tam tersi ADAM GİBİ OLSUN, onu yani kadınını korusun istenmez mi hep? Mutlaka vardır ama ben henüz “anayiğit bir kadın” görmedim. Bu yüzden başka bir kadın olmalıdır bu. Para ilişkisi, statü ilişkisi, güç ilişkisi olmayan bir kadın olmalıdır dizine başımı koyup ağlayabileceğim kadın.

Başka ulusların kültürlerini incelemedim ama bizde bir sorun olduğunda çocuklar evden kaçarlar. Evden kaçma anne babaya karşı hep bir tehdit unsurudur. “Üstüme gelmeyin kaçarım, bir daha beni bulamazsınız, göremezsiniz” biçiminde dile getirilir bu tehditler. Bu kaçışların masum olanları dedenin, halanın, teyzenin yani akrabaların evleridir yani birer Kaçış Evi’dir oralar. Anne-babaya gözdağı verme, stres atma, deşarj olma noktalarıdır aynı zamanda. Birkaç gün sonra hiçbir şey olmamış gibi geriye dönülür çoğunlukla. Ve de hiçbir şey olmamış gibi karşılanır.

Eşlerde de vardır bu Kaçış Evi isteği. Eğer anne-baba sağ ise eşler oralara sığınır ara sıra. Bir bahane uydurup gidilir ve birkaç gün yada sadece hafta sonu kalınır oralarda.

Ya yoklarsa artık anne-babalar? İşte o zaman anne-babadan kalan ev yada varsa yazlık türü bir mülk orası en güzel Kaçış Evi’dir. Diyelim gittin ana-babın evine, başını koyacak bir diz yoksa bile ananın hayali dizleri doya doya ağlamaya yeter. Doğup büyüdüğün o eski evdeki kanepe ananın dizi olur ve dile gelir “Ne oldu ovul, ne oldu guzum, ne üzdü seni bu kadar” ile başlayan cümleler ile sel olur akar gözyaşların. Saçsız başında dolanır ananın egzama lekeli pürüzsüz elleri ve hafif apse kokan nefesini hissedersin yüzünde.

Ve birkaç saat sonra yada ertesi günü kuş kadar hafiflemiş bir biçimde dönersin ait olduğun yere. Kadınının ve çocuğunun olduğu yerdir ait olduğun yer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ağız Tadıyla

Bir kuru yaprak yeter mutlu olmaya Bir bayrak dalgalansa yeter Varsın dallar çıplak olsun  Yeşil çimenler sarsın dört bir yanı Beyazları bol...