KAÇIŞ EVLERİ
Son izlediğim filmlerden birisi
de Özkan Yılmaz’ın Soluk filmiydi. Film yaşamları bir biçimde kesişen üç “tutunamayan” insanın özellikle
psikolojileri ve sosyolojilerine ait bir öyküydü. Filmin başkahramanlarından
Aslı, okulunu bitirmiş, henüz iş bulamayan, annesi ve abisiyle birlikte yaşayan
bir yetişkindir. Aslı’nın alt kat komşusuyla olan abi-kardeş, baba-kız ilişkisi
çok samimi, içten bir dostluk ilişkisidir. Alt kat ve komşusu Aslı’nın Kaçış
Evi’dir bir anlamda. Bunaldığında gidip sığındığı, bir kahve içtiği, kitap
okuyup film izlediği ve satranç oynadığı bir mekân orası. Belki abisini,
annesini şikâyet ettiği, belki Tamer abisinin dizinde ağladığı bir ev.
Ben de her insan evladı gibi
zaman zaman ağlamak, dertleşmek, dedikodu yapmak gereksinimi duyarım. Bu
gereksinimin bir bölümünü çekirdek ailemle, bazen çekirdek aile dışındaki abim,
yengem yada ablamla gidermeye çalışırım. Zaman zaman arkadaşlarımla telefon ile
yaparım bu dertleşmeyi. Bu arkadaşlarım erkek arkadaşlardır. Bir erkek
arkadaşıma genelde ağlayamam. Belki nedeni sadece “erkek” olmaları ve bana
“erkek adam ağlar mı” diye bakmaları değildir. Belki erkeklerden çok duygusal
destekler alamayacağım içindir. Eşimle olan bir tartışmanın sonucunda beni bir
erkek arkadaşımın anlaması olası mıdır? İlk tepkinin şu olmasından korkarım:
“çaksaydın iki tane”. Oysa bir kadın bunu söylemeyecektir mesela.
Bu yüzden dizlerine başımı koyup
ağlayabileceğim bir kadın arkadaşım, dostum olmasını hep istemişimdir. Beni
yargılamayacak, arkamdan dedi-kodumu yapmayacak, ablam gibi olan ama ablam
olmayan, kız kardeşim gibi olan ama kardeşim olmayan bir kadın. Eşinin dizinde de
ağlayabilir belki bir erkek ama bu ağlama bir süre sonra erkeğin “acizliğini”
göstereceği için aleyhine kullanılabilecektir. Ailede hep taraflar “ipleri
elinde tutmak” istemezler mi? Çaresizliklerini, borçlarını hep saklamazlar mı
eşlerinden? Kumar oynayan ve maaşının yarısını o gece kumarda kaybeden erkeği
anlayacak “anayiğit bir kadın” var mı yeryüzünde? Hangi kadın “ezik” bir
erkekle evli olmak ister? Tam tersi ADAM GİBİ OLSUN, onu yani kadınını korusun
istenmez mi hep? Mutlaka vardır ama ben henüz “anayiğit bir kadın” görmedim. Bu
yüzden başka bir kadın olmalıdır bu. Para ilişkisi, statü ilişkisi, güç ilişkisi
olmayan bir kadın olmalıdır dizine başımı koyup ağlayabileceğim kadın.
Başka ulusların kültürlerini
incelemedim ama bizde bir sorun olduğunda çocuklar evden kaçarlar. Evden kaçma
anne babaya karşı hep bir tehdit unsurudur. “Üstüme gelmeyin kaçarım, bir daha
beni bulamazsınız, göremezsiniz” biçiminde dile getirilir bu tehditler. Bu
kaçışların masum olanları dedenin, halanın, teyzenin yani akrabaların evleridir
yani birer Kaçış Evi’dir oralar. Anne-babaya gözdağı verme, stres atma, deşarj
olma noktalarıdır aynı zamanda. Birkaç gün sonra hiçbir şey olmamış gibi geriye
dönülür çoğunlukla. Ve de hiçbir şey olmamış gibi karşılanır.
Eşlerde de vardır bu Kaçış Evi isteği. Eğer anne-baba sağ ise eşler oralara sığınır ara sıra. Bir bahane
uydurup gidilir ve birkaç gün yada sadece hafta sonu kalınır oralarda.
Ya yoklarsa artık anne-babalar?
İşte o zaman anne-babadan kalan ev yada varsa yazlık türü bir mülk orası en
güzel Kaçış Evi’dir. Diyelim gittin ana-babın evine, başını koyacak bir diz
yoksa bile ananın hayali dizleri doya doya ağlamaya yeter. Doğup büyüdüğün o
eski evdeki kanepe ananın dizi olur ve dile gelir “Ne oldu ovul, ne oldu guzum,
ne üzdü seni bu kadar” ile başlayan cümleler ile sel olur akar gözyaşların.
Saçsız başında dolanır ananın egzama lekeli pürüzsüz elleri ve hafif apse kokan
nefesini hissedersin yüzünde.
Ve birkaç saat sonra yada ertesi günü kuş kadar hafiflemiş bir biçimde dönersin ait olduğun yere. Kadınının ve çocuğunun olduğu yerdir ait olduğun yer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder