SOLUK
Özkan Yılmaz’ın ilk yönetmenlik
deneyimi olduğunu okuduğum Soluk filmini, Bizde Varız başlığıyla ücretsiz film
gösterimleri yapan İstanbulmodern’in on line gösterimlerinde izledim. Film iki
erkek ve bir kadının yaşamlarının kesişmesindeki özellikle psikolojik ve kısmen
de sosyolojik etkilerin anlatımı üzerineydi.
Film üç tutunamayan insanın ve
ailenin öyküsünü anlatmaktadır.
Soluk aslında çok soluk mekânlarda
çekilmiştir. Esas mekân da Tamer beyin evidir.
Aslı ev emekçisi annesi ve abisi
ile beraber yaşayan, okulunu bitireli birkaç yıl olmuş, henüz iş bulamayan,
sosyal çevresi kısıtlı, yaşam dolu, saygı, sevgi ve enerji dolu fakat yalnız bir
kızdır. Alt kat komşusu ve o da yalnız yaşayan, neredeyse babası yaşında olan
Tamer ile sıkı bir dostluk, arkadaşlık, abi-kardeş, baba-kız ilişkisi
içindedir. Ve Aslı çok saf ve temiz yürekli bir kızdır. Aslında alt kat aynı
zamanda Aslı’nın Kaçış Evidir. Üst katta bunaldığında yalnız olan Tamer beyin
yanına inerek dertleşmekte, kitap okumakta, müzik dinlemekte, satranç oynamakta,
hatta dedikodu yapmaktadırlar. Aslı ve Tamer Bey yalnızlıklarını
paylaşmaktadırlar. Tamer beyin hastalığı iyice ilerlemiş, yürümekte zorlanmaya
ve hatta kendiişlerini bir yapamayacak durumdadır. Filmde üç abladan söz
edilmektedir Buradan Tamer beyin çapkınlıkları olduğunu da anlıyoruz birazcık. Aslı
kısmen acıma duyguları ile yaklaşmaktadır Tamer beye. Son zamanlarda hastalığı
iyice artan Tamer Bey için gözyaşı döken Aslı, kendisi için de açık olan bir
kapının kapanacağına, bir dostunu kaybedeceğine de çok üzülmektedir.
Aşçılık kursuyla sosyal ortamlara
girmeye başlayan, kurstan arkadaşları ile meyhaneye giden aslı makyaj yaparak
kişisel bakıma da başlamıştır. Hatta bu annesi ve abisinin de dikkatini çekmiş
ve altında bir şeyler bile aranmaya çalışılmıştır.
Hastalığından ve kişisel
bakımsızlıktan dolayı altmış yaşlarında gözüken, kardeşleri dahil kimseyle
anlaşamayan diki başlı, neredeyse çekilmez, hala varlık sorunları ile boğuşan
Tamer’i bir tek Aslı anlayabilmektedir ve Aslı ile iyi de anlaşabilmektedir.
Aslı diğer kardeşler tarafından neredeyse hizmetli gibi görünmedir. Tamer bey
çok farklı işlere girip çıkmış, özgür yaşamış, okumayı, müzik dinlemeyi seven,
çok konuşan, anlatmayı seven, tüm sağlıksızlığına rağmen şaka yapmayı ihmal
etmeyen birisidir. Huysuz olmasına karşın arkadaşları tarafından sevildiğini
bir zamanlar çok sevdiği ama artık gidemediği kardeş ve arkadaşlarının içki
mekânındaki konuşmalarından anlıyoruz. Aslı’nın yemek kursunda öğrendiklerini
göstermek için hazırladığı akşam yemeğinde kadehlere koyduğu meyve suyundan,
Tamer beyin artık içemediğini anlıyoruz. Yine sigarayı da bıraktığını yada
yasak olduğunu, eski sevgilisinin yakıp verdiği sigarayı içerken yaptıkları
sohbetten anlayabiliyoruz.
Üçüncü tutunamayan Celil ise
çocukluğu yalnızlık içinde geçen, hasta bakıcılığı yaparak yaşamını sürdürdüğü
için dünyası hastalar, ölüm ve mezarlık arasında kalan bir erkek hemşiredir.
Dünyalar tatlısı iki küçük kızı vardır ama mutsuz bir evliliği vardır. Eşiyle
olan ilişkilerinden mutsuz, huzursuz, klasik bir “erkek” olduğunu anlıyoruz.
Aslı’nın sevgi doluluğu Cemil’i çok etkilemektedir. Hatta illegal işler
yapmaya, onu düşlemeye, takip etmeye kadar paranoyakça tavırlar da sergilemektedir.
Ama korkak ve öz güvensizdir.
Kadınların giyim ve kuşamlarına “özen”
göstermeleri, “dekolte” tarzı kıyafetleri yani sevdiği ve beğendiklerini
giymeleri, süslenmeleri zaman zaman erkekler tarafından “bir mesaj” olarak
algılanır. Filmde Aslı’nın giyimine özen göstermesi, makyaj yapmasından anladım
ki bir kez daha, kadınlar canları öyle istediği için giyiniyorlar,
süsleniyorlar, makyaj yapıyorlar, ruj ve oje sürüyorlar. Ve aynı zamanda bunlar
kendilerini değerli görmelerini de sağlıyor olabilir mi?
Filmin ses kalitesi yüksek değil,
hoparlör ile izlendiğimde bazı söylenenleri anlayamadım ben. Ama dış sesleri yalıtan
bir kulaklık ile filmi izlediğimde bir miktar daha iyiydi sesler.
Yönetmen gelecek vaat ediyor,
yolu açık olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder